DORUKTÜRK TV

29 Kasım 2013 Cuma

DP İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI SEÇİMİ İÇİN YAPILACAK KONGREYİ NEDEN ÖNEMSİYORUM?



Yaklaşık 4 aya varan belki de geçkin bir süredir Sn. Mimar Süleyman Uluocak'ın tertiplemiş olduğu "Yerel Seçimlere Hazırlık" ismiyle başlayan ve daha sonra memleket genelini kapsayan konulara dönüşen toplantılara katılıyorum. İki Hafta önceki toplantıda Süleyman Uluocak'ın "İstanbul İl Başkanlığına adayım" açıklamasını müteakip kendisiyle ve yaklaşık 20 konukla röportaj yaptım.
Orada gerek konuklara gerekse Sn. Uluocak'a şunu söyledim. "Konunun bizzat takipçisi olacağım. Bu bir güreştir, Er Meydanıdır. Ve bu güreşin kesinlikle Grekoromen olması gerekir. Yani hiçbir adayın belden aşağı vurmayacağı bir müsabaka." Ve söz aldım.
Ve dün akşam da yaklaşık 1,5 saat süren bir toplantı sonrası DP İstanbul İl Başkanı Sn. Adem İpek'ten aynı noktada, centilmence bir yarış olması noktasında Atatürk'ün huzurunda söz aldım.
22 Aralık 2013 Pazar günü gerçekleşecek olan kongre sonrası kim kazanırsa kazansın sonuçta Demokrat Parti dolayısıyla Türkiye kazanacak.
Türkiye 2015'te kırılma yaşamaması için şu an mecliste olmayan partilerden bir kaçının mutlaka meclise girmesi gerekiyor. Ki bunlardan biri de Demokrat Parti olmalı.
İşte bu bağlamda yapılacak olan bu kongre çok önemli.
Demokrat Partiyi Genel Seçimlere taşıyacak ve belki içlerinde milletvekili çıkaracak kadrolar bu kongrede oluşacak.
Bu noktada ev sahibi konumunda olan, yetki ve sorumluluk kendisinde bulunan Sn. Adem İpek'e çok büyük iş düşüyor.
Konu sadece seçmek ve seçilmek değil, kitleleri özellikle 1980 sonrası kuşağı tekrar DP varlığından haberdar edecek çapta bir kongre hazırlamak.
Tüm adaylara başarı dileklerimi iletiyorum.
Allah yar ve yardımcınız olsun.
DP kazansın, Türkiye kazansın.

Sabih Samur 29 Kasım 2013 Cuma

14 Ekim 2013 Pazartesi

Farkındaysanız Tek'ler de azalma var!


Farkındaysanız Tek'ler de azalma var!
Tek Millet (Halk),
Tek Dil nerede?
İşte bu noktalarda kimi liderler sessiz kalmaya ve "halk ne isterse" diye söze başlayan, yuvarlak laflarla ortadan ortadan gidiyorlar.
Sonuç?
Naçizane fikrim; hangi parti ve lideri bu diğer iki TEK'i de gönülden, kalben söylemlerine ve parti programlarına dahil edecekler, işte o zaman iktidar onların olacak!
Kim ki;
Memlekette demokrasi var,
Halkların kardeşliği var,
Tabelalarda Kürtçe de olsa ne olur ki?,
Kürt halkı özgürlük ve federasyon istiyor!
söylemlerine sıcak bakıyorsa benim o kişi ve o parti ile hiçbir bağlantım olamaz.
Ben Kürt kökenli TÜRK VATANDAŞIYIM diyenle ben Kürdüm, Türkiyeliyim diyen arasında nüans farkı değil Km vardır.

Ben Kürt kökenli TÜRK VATANDAŞIYIM diyen baştacımdır!

Saygılarımla
Sabih Samur

3 Ekim 2013 Perşembe

ŞAHLANIŞ HAREKETİ ve MUAVENET UÇAK GEMİSİ






Dün benim için için çok önemli bir gündü.
1992 yılında vurulan Muavenet Muhribimiz benim hayatımda kırılma noktasıdır.
Türklük şuurumun tavan yapmasına yol açan olaydır. Deniz Kuvvetlerinden tüm izleri silinmiş bu hazin öykünün tarafımdan tekrar yazılmaya çalışılması ve adının Patent Enstitüsüne kadar müracaatı ile devam eden çok uzun bir süreç...
Bir çok makalemde Muavenet'i gündeme getirecek, hesabını soracak doğru kişiyi, O Türk oğlu Türkü aradım durdum 21 sene boyunca!
Geçen hafta Murat Altun dostumuzla yapmış olduğumuz Memleket sohbetlerinden birinde Ekim ayı programını sorduğumda laf döndü dolaştı ve yine Muavenet'e geldi.
Şahlanış Hareketi Genel Başkanı olan Sn. Altun'a fikrimi söyledim. O da sağolsun çok sıcak baktı. "Böyle bir çıkış yapmak bizim için şereftir" dedi.
Yer ve metin üzerinde mutabakat sağlandı, resmi izinler alındı.
Ve dün yağmurun, soğuk havanın dahi engel olamadığı güzel bir İstanbul'un Beşiktaş akşamında tarihi açıklama yapıldı.
Atatürk'ten sonra Türkiye Cumhuriyeti'nde bir ilk gerçekleşti. Bir Genel Başkan ilk defa Amerikan Vatandaşlarına seslendi.


Ne dedi Murat Altun?


"3 maddem var" dedi. "Bunların gerçekleşmesini istiyorum, gerçekleşene kadar da takipçisiyim" dedi.


İşte o maddeler işte O Cesur Yürek!


"Bugün, 02 Ekim bizim için çok önemli ve hicran dolu bir gündür!
02 Ekim 1992 tarihinde dostumuz ve müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri ordusuna ait olan Saratoga Uçak Gemisinden fırlatılan 2 adet sea saparow tipi füze ile MUAVENET adlı muhribimiz kaptan köşkümüzden vurulmuştur.
Malumunuz üzerine kaptan köşkü vatan toprağı olarak geçer, buraya yapılan bir müdahale savaş sebebi olmasına ve 5 değerli Türk evladı şehit olmasına rağmen Türk Ordusu karşı ateşte bulunmamıştır.
Bu konu zaman içinde tarafınızdan kapanmış ama tarafımızdan kapanmamıştır.
Bugün 2 Ekim 2013. Yaramız, acımız tüm sıcaklığı ile tazedir, günceldir.
Ben Şahlanış Hareketi Genel Başkanı Murat Altun olarak Yüce Türk Milleti adına 3 isteğimi buradan,
Beşiktaş'tan; Barbaros Hayrettin'in yanından, Denizcilik Müzemizin önünden sizlere seslenerek dile getiriyorum:


1- 5 Şehidimizin ve gazilerimizin maddi ve manevi kayıplarının resmi olarak tazmin edilmesi.


2- Amerika Birleşik Devletleri olarak Türkiye Cumhuriyeti'nden RESMİ OLARAK (YAZILI) ÖZÜR DİLENMESİ!


3- Üçüncü madde çok önemlidir. Muavenet'i bir Uçak Gemisi vurmuştur. MUAVENET adının yaşatılması, dost ve müttefikliğin adına yakışır şekilde devam etmesi anlamında; hali hazırda Amerika Birleşik Devletlerinde aktif görev yapan bir Uçak Gemisinin HİBE Kapsamında Türk Deniz Kuvvetlerine "MUAVENET" ismi yazılarak törenle İstanbul'da, size şu an seslendiğim yerin sahilinde teslim edilmesini İSTİYORUM!




Bu çok önemli konunun, hicran yaramızın takipçisi olacağımı bilmenizi istiyorum."


Murat Altun'a Şahlanış Hareketi kadrosuna ve onu yalnız bırakmayan bir avuç Vatansevere, bu memleketin çocuklarına
en derin saygı ve sevgilerimi arz ediyorum.


İyi ki varsınız.


Sabih Samur
Kod Adı TC Platformu

Başkan

26 Ağustos 2013 Pazartesi

CHP, DP ve MERKEZ

İki parti var üzerinde oyunlar kurgulanan.

CHP.

Baykal'a ABD destekli yapılan operasyon sonucu uzaklaştırılmasının ardından “Ulusalcı” diye adlandırılan kanadın pasifize edilmesi ve takip eden süreç...
Artık taşlar yerine oturuyor ve ciddi bir muhalefet başladı dendiği an tekrar ısıtılıp getirilen çakma Ecevit; “Çare Sarıgül” duvar yazılı Mustafa Sarıgül.
Sarıgül, bilmem neresini yırtarcasına “ben kendimi başbakanlığa hazırlıyorum” diyor, bu oluşuma uygun platform arıyor. “Dur” diyorlar, “Gel seni Büyükşehir Başkan Adayı yapalım.” …
İki türlü manevra var: Bu CHP’den bir şey olmaz, algısı yaratmak. “Kendi sorunlarını çözememiş bir CHP, halkın sorunlarına nasıl çare olur?” sorusunu bilinç altına yerleştirmek.
Diğer manevra ise Sarıgül üzerinde oynanan.
Gerek belediye imkanları gerekse dış destekle oluşturulmaya çalışılan bir markalaşma süreci. Bu süreçte izlenen yanlışlık ve bir türlü doğamayan Sarıgül markası.
Tüm, bir yerlere oynayan lider adaylarının başındaki sorun onun da başında.
Sığ danışmanlar, yakın plandaki samimiyetsiz “ben” diyen ve kendine oynayan tiplemeler ve imaj yapıcılar…
Ve savrulup duran bir adam.
Ve tüm bunları izleyen sakin güç Kılıçdaroğlu. Türkiye’nin geleceği konusunda omuzlarındaki yükün farkında.

DP.

Vücudu pes etmiş, beyni ve zekası pırıl pırıl bir lider.
Süleyman Demirel. Vücudu pes etmemiş olsa 61. Hükümeti yerinden sökebilecek tek adam.
Ama acımasız yıllar…
Durmuyor sürekli hamleler yapıyor. Emanet ettiği kişilerin başarısız olması, hayallerini gerçekleştirememesi, gençlik yıllarında yaptığı hataların bugün katlanarak cumhuriyeti tehdit eder hale gelmesi…
Tam bir iç hesaplaşma yaşıyor olmalı.
Memleketi için çözüm arıyor.
DP doğru bir adres mi?
Onca kurulan parti ardından tarihi misyonunu tamamlamış bir lideri (Menderes) ve sanki hiç kesintiye uğramamış, aynı isimde devam etmiş gibi DP isminde yürümek ve yürütecek süvariyi bulmak mümkün mü?
1980 ve üzeri doğumluların varlığından dahi haberdar olmadığı, 27 Mayıslar da siyah beyaz görüntülerle izlediği nostalji bir isim mi DP?
AP, ANAP, DYP gibi partileri türev olarak gösterip aslında onlar DP idi demek ne derece gerçekçi?
Bu gerçekçiliği reel hale getirmek için tüm bu eski partilileri taviz vermeden yeni birer politikacı ruhuyla sahaya sürüp, asli mektep kıtadır mantığıyla; Anadolu yollarında seferber etmek mümkün mü?
Bu hayali kim gerçekleştirecek? Eski teşkilatlandırma başkanı mı?
Aynı CHP’de oynanan oyun gibi iki de bir ısıtılan Çiller ve Kesici isimleri mi?
Yoksa Haberal mı?
Tüm bu isimleri saymak aslında DP için “Bu DP’den bir şey olmaz, algısı yaratmak. “Kendi sorunlarını çözememiş bir DP, halkın sorunlarına nasıl çare olur?” sorusunu bilinç altına yerleştirmek.
Ve yuvadan koptu gözüken ama merkez oluşumu gerçekleştirmek için ciddi çaba sarf eden Cindoruk.
Yine CHP içinde yer alan Sn. Demirel ile temaslı ciddi bir eski tüfek kadro.
Çok bilinmezli (aslında bilinen) bir denklem.
Bu denklemin adı Süleyman Demirel’in T.C.’ye olan vefa borcu ve bu borcun ödenmesi operasyonu!

MERKEZ

Gelecek neler gösterecek kimler sağ ve sol tabirlerinin eski de kaldığı, şu an yaşanan Muhafazakar ve Atatürk Milliyetçiliği kavgası ile ülkede yaratılan çatışmayı bitirecek tek söylem olan; arkasında sağ ve ya sol ibaresi bulunmayan, birleştirici, toparlayıcı bir MERKEZ Yapılanma!
İktidara gelmek için tek çare gözüken MERKEZ’e doğru bir gidiş.
Demirel’e, CHP’ye ve ülkenin bekası için uğraşan isimsiz kahramanlara çok iş düşüyor.
Aziz Türk Milleti kanmış gözükebilir, hassas noktası olan inancı, bayrağı, dili ve toprağıyla oynandığını anladığı gün ülkenin silkelendiği gün olacaktır.
Aziz Türk Milleti idrak edecektir ki Önce Türk ve Milli olduğu zaman Müslümanlığını ve azınlıklar ise kendi inançlarını icra edebilirler.
Doğru toplanma noktası TÜRKLÜK ŞEMSİYESİDİR!
Türk Bayrağıdır.
Asıl olan Federasyon aldatmacası ve Kürt Açılımı değil ÜLKENİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜDÜR!
Tüm bunları sağlayacak olan Parti ve Lider bu ülkenin vazgeçilmezi olacak, tarihe adını altın harflerle yazdıracaktır.
30 Ağustos’umuz yassız, mutlu ve kutlu olsun.
Türk Devleti mahşer gününe kadar yaşasın.

Sabih Samur 25 Ağustos 2013, Kumburgaz

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Geri Vites, Çark Etmek ve Başbakan



Pazar sabahı Kartal’da yeni yapılan bir sitenin içinde yer alan havuz kenarında nefis bir kahvaltı, Ramazan Bayramı ardından…

Yükselen Türkiye Platformu Başkanı Durmuş Çelen ile birlikteydik. Sevgili Mimar Süleyman Uluocak dostumuzun düzenlediği Zeytinburnu Öğretmenevi’nde gerçekleşen DP iftar yemeğinin kalitesinden, katılım yelpazesinin genişliğinden bahsettik. Yemekteki ana tema fikirlerimizle birebir örtüşüyordu.

Neydi bu fikir?

Atatürk’ün yol göstericiliğinde; Türk Milliyetçiliği, Ülkenin bölünmez bütünlüğü, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Millet.

İşte tüm bu ortak paydada düşünen parti ve partilileri merkezde birleştirmek.

DorukTürk Tv olarak Süleyman Uluocak’ın iftar yemeğinde 3 önemli röportaj gerçekleştirdik.

Süleyman Uluocak, Prof. Dr. Vecdet Öz ve Durmuş Çelen ile…

Daha önceki yazılarımda Sn. Öz’e değinmiş ve sizlere kimi bilgilendirmeler yapmıştım.

Prof. Dr. Vecdet Öz’ün DP’nin başına geçmek ve ülkeyi yönetmeye talip olmak için kendisinin ve dava arkadaşlarının mücadelesi…

Bu yazıda ise Durmuş Çelen’in önderliğinde yürütülen çok önemli bir çalışmadan bahsetmek istiyorum: Yükselen Türkiye Platformu (YTP).

Yükselen Türkiye Platformu adı gibi içeriği ve hedefleri de çok iddialı bir yapılanma.

Toplumun her kesiminden, kendini duruşuyla, icraatlarıyla ispat etmiş kişilerden oluşan partiler üstü bir yapılanma.

Kimsenin ve hiçbir kurumun arka bahçesi olmayan bir yapılanma.

Ama diğer taraftan yukarıda bahsi geçen fikir bütünü doğrultusunda aynı zamanda herkesin ve her kurumun yararlanabileceği bir lojistik, proje ve çözüm üssü.

İşletmelerde “bakar körlük”, uçaklarda “metal yorgunluğu” gibi geliştirilebilecek örneklemelere Parti/Belediye/Politika’da ise “farklı bir şeyler üretememek, kopyala-yapıştır”

Tanısıyla yola çıkıldığında YTP sanki can simidi olacak gibi…

DP idi, YTP idi derken konu döndü dolaştı Sn. Başbakanın Gezi Parkı’ndaki talihsiz çıkışlarına geldi. Sn. Çelen bu noktada keşkelerle başlayan bir sürü cümle kurdu:

-Keşke Başbakan daha sıcak ve babacan bir tavırla yaklaşsaydı?

- Keşke Başbakan olayın ilk başladığı saatlerde medeni cesaretle oraya gidip, gençlerin yanına

bağdaş kurup otursa onları dinleyebilseydi?

- Keşke…

Evet. Bu yazıyı kaleme aldığım dakikalarda bir haber gözüme çarptı.

Hazırlanan bir raporda, “Sn. Başbakanın park olayına müdahalesinde talihsiz bilgilendirmeler yaşandığını ve bu sebeple….”

Falan filan. Teferruatın hiçbir önemi yok.

Başbakan bu kadar yoğun bir tepkiye gururuna engel olamayıp, “özür dilerim hata yaptım” deme büyüklüğünü göstermek yerine böyle acemice bir “Geri Vites” operasyonu yapmayı uygun gördü.

Günümüzde motosikletlerin, deniz motorlarının şanzımanına ilave edilen geri vites dişlisi çok şükür artık Sn. Başbakanımızın liderliğinde AK Parti’de de var.

Aynı geri vitesi, denizcilikteki tabiri ile çark etmeyi, Kürt Açılımı’nda da yapmasını dört gözle bekliyoruz; her şey çok geç olmadan.



Baki Selamlar





Sabih Samur 12.08.2013, İstanbul

9 Ağustos 2013 Cuma

ULUSA SESLENİŞ





Aziz Vatandaşlarım,

Sizi bir kaç noktada aydınlatayım dedim.

Bakınız öncelikle içerideki arkadaşlara çok üzüldük. Sadece ben değil bizim Hilmi ile Fenerbahçeli Yaşar (Büyükanıt) da çok üzüldü.

Hatta savcılar da üzüldü ve duruma sağ olsunlar dilekçe vererek müdahale ettiler. Bazı cezaların yetersiz kaldığı hususunda...
Bu arada arkadaşlarım sizleri izliyor. Kendi aranızda gazel atıp duruyormuşsunuz; yok geldikleri gibi gidermişiz, yok İngilizler göndermemiş de sizin Ata'nız göndermiş...
Ya Çapulcu kardeşlerim düzeltiyorum vatandaşlarım, bırakınız bu boş muhabbetleri ülkeyi kollama size mi kaldı?
Ki ben bu kollama muhabbetini hamd olsun TSK'dan bile aldım.
Yahu siz kimsiniz?
Ben bu ülkenin sadece koyun diyerek küçümsediğiniz % 50'nin değil tamamının başbakanıyım yani alayınızın...
Ne diyordum?
Evet beni kimle hangi parti ile indireceksiniz?
MHP mi? Allah bin defa razı olsun. Devlet Bahçeli gibi bir kardeşim var. Bakmayın yağıp gürlediğine, ben onun her daim gazını alırım. O bizim can yoldaşımız, kadim dostumuz. Yine seçimlerde barajı aşar meclise girer, gül gibi geçiniriz.
Gül dedim de aklıma geldi. Bizim Abdullah da kendi kendine bir şeyler yapmaya çalışıyor. Parti kurup başına da bizim Babacan'ı koyacaklarmış.
Yahu Ali bizim çocuk. Kaldı ki Obama beni çiğnemez.
CHP? hani şu bizim Osmanlı'yı kesintiye uğratan parti ve onun bugünkü uzantısı. Allah'ın izni ile onlardan da bir cacık olmaz. Ulusalcı kanadın sesini kestirttik. Şimdi çoğu Kürtçü vekille zaten bana sıcak olmak zorundalar malum Federasyonu hep birlikte yeni anayasa ile yasallaştıracağız.
Kemal tek başına ne yapabilir?
Osman Paşa? Yahu bırakın Allah aşkına. O önce maddi sorunlarını çözsün. Daha teşkilatlarını yönetemiyor yanına koyduğumuz bizden olan darbukacılar ona göz açtırtmıyor. Zamanında Atatürk'ü Florya Köşkü'ne ikamete gönderdiğimiz gibi...
Başka ne kaldı elinizde?
Kırat mı? Adı neydi onun? AP mi, ANAP mı, DYP mi yoksa Demokrat Parti mi?
O kadar binen oldu ki o atın üzerine ben bile karıştırdım.
Şimdilerde Vecdet Hocamız onun başına geçmeye çalışıyormuş, güldüm.
Hatta Remzi abi ile bir düğünde denk gelince hocam hayırlı olsun, kendine dikkat et demeyi de ihmal etmedim malum Mesut'u var Çiller'i var, bitmez Kırat'ın Süvarisi...
Çok da inat ederse gereken ne ise yapılır. Nasıl bizim Mustafa'nın defterlerini incelemeye aldıysak, Vecdet Öz'ü de Hakkari de kuracağımız Kürt Üniversitesi'ne Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı yaparız.
Demokrasilerde çare tükenmez.
Bayram sonrası sohbete devam ederiz.
Aziz Vatandaşlarım hepinizin gözlerinden öpüyorum.

Sizin Başbakanınız


SS1967

6 Ağustos 2013 Salı

Mimar Süleyman Uluocak ve Prof. Dr. Vecdet Öz Röportajları


DorukTürk TV'nin Memleket Meselesi programının sunucu ve yapımcısı Sabih Samur'un
Sn. Süleyman Uluocak ve Sn. Prof. Dr.Vecdet Öz ile gerçekleştirdiği röportaj.

www.dorukturktv.com

5 Ağustos 2013 Pazartesi

“Kollama” Görevi ve Bölünmez Bütünlüğümüz

* Bülent Arınç, “Asker artık kendi işine bakacak! 35. maddeyi kaldırdık.”
Cumhuriyetin korunması, kollanması…
“Artık asker bunlara kafa yormayacak…” benzeri bir açıklama!

* BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Meclis Taksi’de Kürtçe ve Türkçe söyleşi yapıyor, direksiyon sallarken. Ve birebir Tayyip Erdoğan’ın söylemini yineliyor; “ Bakın 6 aydır Türkiye’de kan akmıyor. Çözüm süreci işliyor!”

* Ceylanpınar’da BDP yürüyor, yürütüyor. Zırhlı birliklerin önünde zincir oluşturan BDP’liler…

* MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, klasik açıklamasını yapıyor, gençlere sesleniyor:
“Sakın sokaklara inmeyin, yürümeyin, sandığı bekleyelim.”

* Tayyip Erdoğan; “Türkiye’nin geleceğini sadece millet ve sandık belirler. Halk git derse gider kal derse kalırız.”

Ve Yaş Kararları Başbakanın önderliğinde tamamlandı. Yeni TSK kademesi “Kollama” görevi olmadan memleketi koruyacak.
PKK ve BDP bildiği yolda, çözüm süreci (ne anlama geliyorsa?) kapsamında doludizgin yürüyecek.
MHP sandığı bekleyecek, yürümek yok.
AKP ise sandığı beklemekle kalmıyor; sandığı kollama görevi için sandık başına 9 AK partili bekçi koyuyor. 200 bin kadar sandık olduğuna göre 1,8 milyonluk “sandık kollama bekçisi” var.
Evet. Görünen o ki cumhuriyet, 2023’ü AKP & BDP iktidarı ile karşılayacak!
Tek farkla; adı Türkiye Cumhuriyeti olarak değil Anadolu Federe Devleti olarak.
Yeni TSK kademesine, MHP’ye, CHP’ye ve bilumum diğer partilere işlerinde (?) kolaylıklar diliyorum.
Bu vesile ile “Burası Devlet’e meydan okunacak yer değildir!” diyen o yüce insan Bülent Ecevit’i de rahmetle anıyorum.
Büyüksün Bülent Arınç.
Durmak yok yola devam AK Parti.

Hayırlı Kollamalar!


Sabih Samur   04 Ağustos 2013 İstanbul

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Yok mu İkinci bir ECEVİT & ERBAKAN ?


Kamer Genç'in delikanlılığını, dik duruşunu, olması gerekeni yapmasını takdir ediyoruz ve başta CHP ve MHP olmak üzere DP, HEPAR, BBP, BTP, YURT Partisi ve diğer partilerden de BEKLİYORUZ!

Yok mu İkinci bir ECEVİT & ERBAKAN ?

Devletine kalkan eli kıracak?
O Paçavrayı indirecek?

Bugünkü süreçte dümenden muhalefet yapanlar da suçludur.
Ve bir gün birileri gelir de "neden ülkeyi bu hale getirdiniz?" derse kimse demokrasi nutukları filan atmasın!

Bu memleket O.Çocuklarına peşkeş çekilmek için ve peşkeşe göz yumulması için kurulmadı!!!


Sabih Samur     30.07.2013

19 Temmuz 2013 Cuma

20 TEMMUZ BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK BAYRAMI




Kıbrıs Sevdalısı olarak gönülbağı ile bağlı olduğum adamızın,yavru vatanımızın ve orada yaşayan sevgili Kıbrıs Türk'ümüzün ve KKTC'mizin tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte 20 TEMMUZ BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK BAYRAMI'nı kutluyorum.

İsterseniz bu yazı farklı olsun!Bırakın sizi harekat öncesine edebiyat yolculuğunda götüreyim.


"Orbay Deliceırmak'ın DOKUZU BEŞ GEÇE (1967) kitabında "Mısralarımı saat 9'u 5 geçede durmayanlara sevgiyle sunarım"diyor ve önsöz olarak ve Atatürk'ün ağzından Türkiyelilere sesleniyor:


Siz hâlâ 9'u 5 geçede duruyorsunuz


Benim bıraktığım noktada


Sizde bu tembellik varken


Daha çok bekler o Güneydeki ada.


Orbay'a göre Kıbrıs Türk'ünün her biri bir pusuladır;çünkü kendilerini bildiler bileli hep Kuzeye bakıyorlar.


"Sen bana


Anamdan daha yakın


Sen bana


Benden yakın" diyerek Türkiye'ye verdiği değeri yineliyor.


Ama noldu çürümüşse cesetlerimiz


Biz şuna inanıyoruz ki yine gelecek jetlerimiz


..........................................................


Düşmanın öldürdüğü de ne


Bizi asıl Türkiyesizlik öldürür.


Tüm bu sömürge çocuğunun seslenişleri bir sevgiyi ve saygıyı içerir. Anavatana karşı sabretmeyi ve ümitli olmayı önerir.Çünkü kendi diliyle "Ağaçlar bekleye bekleye büyümektedir."


Erenköy Savaşları denince akla Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel gelmektedir.Kıbrıs Türk Halkı'nın Topel'e karşı duyduğu sevgi,ulusal direnişin bir itici gücü olmuş,Rum barbarlığının belleklerde daha da somutlaşmasına yol açmıştır.


Erenköy Direnişi'nin Kıbrs Türk Edebiyatı'ndaki izlerini Özker Yaşın'ın YÜZBAŞIM şiirinden birkaç dize ile sonlandıralım:


Yüzbaşım,Kahraman Yüzbaşım


Şimdi cennetin yeşil bahçelerinde


Seni karşılayan şehitlerimize


Selam söyle Yüzbaşım,selâm söyle,


Cennetin yeşil bahçelerinde


Kucakla şehitlerimizi teker teker


Öp yanaklarından Doktor İlhan'ın yavrularını


ayvasıl'dan küçük Ayşe'yi


Arpalık'tan İsmail Musa'ya selâm söyle


selâm söyle Hüseyin Ruso'ya,Salahi Şevket'e


Yollardan evlerden alınıp götürülen


O mezarsız ölülerin cümlesine selam söyle.


Evet sevgili okuyucularım bu senede böyle anılarla kutlayalım istedim 20 TEMMUZ BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK BAYRAMI'mızı.


Bu vesileyle kaynak olarak yararlandığım Ali Nesim'in "Kıbrıs Edebiyatında sosyal konular" adlı kitabını ve aşağıda yer alan diğer kitapları mutlaka tedarik edip okumanızı önemle rica ederim.
 
Sabih Samur
 

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Ramazan'a bir kaç gün kala...


03 Temmuz 2013, 21:00   Güngören

Sabih Samur ile Memleket Meselesi
Konuk: Seccadem Islanmıyor kitabının yazarı Sadettin Turhan

19 Haziran 2013 Çarşamba

Vecdet ÖZ ve Yalova Başlangıcı




18 Haziran 2013 aslında sıradan bir gündü. Gün İstanbul’da başladı, Yalova’da devam etti.
Kim için? Vecdet ÖZ ve takım arkadaşları için.
Memleket için!
Vecdet ÖZ kimdir?
Vecdet ÖZ, başındaki Profesör ve Doktor unvanlarını saymazsak sen, ben, o.
Yani bizden biri, halktan biri.
Ne yapmak istiyor Vecdet ÖZ? Neyin mücadelesini veriyor?
Prof. Dr. Vecdet ÖZ, Karadeniz çocuğu, Samsunlu. Yerelde kalmamış; sadece Samsun’un sesi olmamış, Türkiye’nin sesi olmaya soyunmuş.
Ülkenin günden güne kötüye gittiğinin farkında, Devletin tüm erklerini elinde tutan 61. Hükümetin kuvvetler dengesini alt üst ettiğinin farkında. Devletin bürokratlarını hükümetin emir eri durumuna getirilmeye çalıştığının farkında.
Tüm bu fark edişler Vecdet ÖZ’ü karar almaya zorluyor. Ya mutlu bir emeklilik ya da son nefesini verene kadar vatan hizmetine devam.
İşte Vecdet ÖZ son nefesini verene kadar, bu ülke için, NEFES olmak için, NEFER olmak için yola çıkıyor.
Yalova bu noktada ilk adımdır. Uzun yolun ilk adımı.
Memleket Meselesi adına, Gelecek güzel günler adına, Cumhuriyetin kaybedilmiş kazanımlarına tekrar sahip olmak ve üzerine yenilerini eklemek adına bir yola çıkış.
Sağ ve Sol gibi içi boşalmış, güncelliğini yitirmiş kavramlara takılmadan Merkez’de birliği sağlayan; Atatürk milliyetçiliğinde birleştirici, inanca saygılı, muhafazakâr, Devletinin bekasını her şeyin üstünde tutan, Aziz Türk Milleti ile beraber bir iktidar.
Yolunuz ve bahtınız açık olsun.
Sabih Samur

14 Nisan 2013 Pazar

BİRAZ YAVAŞ!



Şimdi yapılması gereken rahmetli Atamızın yaptığı gibi olacak.
Elimize rakımızı alacağız ve leblebiyi havaya atıp, ağzımızla
yakalamaya çalırken, kafamızda bir sürü düşüncenin, cereyan eden olayların özümesini yapacağız.
Bir adım geri çekileceğiz. Akıp giden çayın içine girmeden çaya bakacağız.
Ama önce alkolse alkol, çay ise çay. Elimize onu alıp sakince düşüneceğiz.
Dün yaşanan ve hepimizin can havliyle paylaştığı, Akrep adlı zırhlı aracımızın önüne asılan PKK paçavrasını gösteren video.
Belki de tamamını izlemeden bu videoyu çoğumuz paylaştık.
Oysa sonuna doğru baksaydık özel harekatçılarımız oradaki halkın baskısına rağmen havaya ateş açarak o paçavrayı aldığını görürdük.
Ve bu sabah görüyoruz ki çoğu paylaşımda, o görüntü fotoğraf olarak alınmış üzerine mesajlar yazılarak bize servis yapılmış.
Buradan şu sonuca ulaşmak mümkün:
-Öncelikle kimsenin ara gazına gelmeyeceğiz.
-Fikir değil bol küfür üreten kişi ve sayfalardan uzak duracağız.
-Atatürkçü, Ulusalcı/Milliyetçi gözüken gizli Yeni Osmanlıcılar'ı deşifre edeceğiz.
-Barış kelimesini dilinden düşürmeyen gizli Kürtçüleri deşifre edeceğiz.
-Partililer arasında (ayırımsız) başkanım başkanım diye ciddi ciddi birbirlerine hitap eden, özel yazışmada ise belden yukarı tek sohbeti olmayan sözde memleket ve dava sevdalılardan uzak duracağız.
Tüm bunları yaparken bir taraftan listemizi temizleyeceğiz.
Gerçek adı soyadı olmayan, kendi fotoğrafını dahi koyamayan
vatan sevdalıları bırakınız kendi sözde sevdalarıyla başbaşa kalsınlar.
Eğer bunları yapabiliyorsak işte o zaman bu memleket için bir günlüğüne profiline siyah kurdela koyanlardan farklı olduğunuzu
kimimiz paylaşımları ile kimimiz kalemi ile kimimiz resmi görevi icabı silahıyla ortak noktada buluşmuş oluruz.
Takiye yapmadan, gerçek fotoğraflarını paylaşabilen,
soğukkanlılıkla, halka rağmen halk için soğuk kanlılığını
koruyabilen o koca yüreklere, Hâkkari'de o koca çocuklara
kucak dolusu sevgilerimle

Sabih Samur
 

24 Şubat 2013 Pazar

Ben Türk’üm Diyebilenlerin Ülkesi

“Rusya Federasyonu’ndaki, Kafkaslar’daki, ve Kuzey Irak’taki çalkantılar ve İran’daki gelişmeler bugün için ciddi belirsizliklerle dolu olmakla beraber asıl önemli belirsizlik ve risk dönemi, büyük ihtimalle önümüzdeki ilk on yıllık zaman dilimine aittir ve geleceğin muhtemel senaryosu çok iyi bir değerlendirmeye tabi tutularak alınması gereken önlemlerin bugünden üzerine gidilmesi önem kazanmaktadır. Örneğin aşağıdaki uzun vadeli sorunların cevapları ne olabilir? . Dış güçlerin Kuzey ırak’taki gelişmeleri ne yönde etkileyebileceği ve bu bölgede harekete geçen Kürt bağımsızlığı ile ilgili karanlık ve sinsi oyunların Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlarımızı ve Türkiye’yi ne ölçüde etkisi altına alabileceği ve dolayısı ile Orta Doğu bataklığına ülkemizi ne derece çekebileceği. . Rusya Federasyonu’nun iç yapısındaki ve dış siyasetindeki muhtemel değişiklikler ve Türk Cumhuriyetleri ile halen mevcut olan siyasi, ekonomik ve askeri bağ ve ilişkilerindeki gelişmelerin seyri ve bunların Türk-Rus ilişkilerine etkileri. . İran’ın askeri gücü, dış siyaseti ve PKK konusundaki tutumuna ait muhtemel gelişmeler. . PKK hareketinin gerisindeki siyasi ve ekonomik desteğin kimlerin elinde olduğu ve bu hareketin gerçek stratejisinin ne olduğu. . Suriye’nin Türkiye’ye karşı güven vermeyen tutumu ve su sorununun gelecekteki boyutları. . Kafkaslarda Ermenilerin Azerbaycan üzerindeki kanlı girişimlerinin asıl amacı ve hedefi ile cereyan eden kanlı olayların ilerde yaratacağı yeni ihtilaflarla bunların Türkiye ve İran’ın bölgedeki siyasi ve askeri tutumlarına muhtemel etkileri. Dış tehditlere ilaveten terörizm ve yurt içindeki bölücü ve köktendinci faaliyetler milletçe var olmamıza yönelmiş milli tehlikelerdir. Dıştaki ve içteki bu tehlikelere karşı mücadelede başarı için tek yol her şeyden önce milli birliğimizin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini teşkil eden “Türk olmak” ilkesi etrafında birleşmektir. Bu ülke, Türk vatandaşlık haklarına sahip olan ve “Ben Türk’üm” diyebilenlerin ülkesidir. Bu, vatandaşlarımızın kendi kökenlerini telaffuz etmelerine de engel değildir. Bütünlüğümüzün, demokrasimizin ve çağdaşlık yolundaki atılımlarımızın yegane güvencesi, her türlü bölücü ve saptırıcı cereyanlara karşı Atatürk ilkelerine olan inancın korunmasıdır. Unutmamalıyız ki en çetin koşullarda başladığımız Milli Mücadele ve İstiklal savaşının kazanılması ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, Atatürk’ün birleştirici inanç ve çabaları ile ve güven verici, örnek kişisel davranışları ile gerçekleşmiştir. Şunu da önemle hatırlamak gerekir ki Türk bütünlüğünü oluşturan ırk, kültür, din, dil, mezhep vb. farklılıkları iç siyaset konusu yapmak suretiyle atılacak tohumlar, uzun vadede milli felaketlere yol açabilir.” Bu sözler, zaman tünelinden ışınlanmış gibi algılanan, 1990 yılında, bugünleri okuyabilen ve istifa mektubu; “İnandığım prensiplerle ve devlet anlayışımla hizmete devamı mümkün göremediğim için istifa ediyorum. Orgeneral Necip TORUMTAY 3 Aralık 1990” oluşan değerli komutan, adam gibi adam Torumtay Paşa’ya aittir. O tarihlerde Kürtçülüğü kaşıyanlar, Kürt Milliyetçiliği’nin tohumlarını atan siyasilere konumunun elverdiği ölçüde karşı çıkmaya çalışmış, Türkiyelilik sakızı çiğnemek ve kıvırtmak yerine burası ben Türk’üm diyebilenlerin ülkesi diyebilmiş, tarihe mal olmuş bir karakter. Unutulmaması ve saygıyla anılması gerektiğini düşündüğüm için sizlere bu bilgileri aktarmak istedim. Sabih Samur

12 Şubat 2013 Salı

DORUKTÜRK

www.dorukturk.tv

SANALDA YAŞAYANLAR

Apolitize, asosyal ve bilimum diğer aktivelerin önüne “a” takısı gelmiş olan memleketimin insanı, kendisine biçilmiş, planlanmış, öngörülmüş yaşam alanında yaşamaya başladı. Ne idi bu belirlenmiş alan? Facebook. Gün bitimi evine geldiğinde hemen açlığını gidermek adına bir şeyler atıştıracak, daha yemeğin bitmeden koşturarak bilgisayarın başına geçecek, evde birlikte yaşadığın tüm bireylere arkanı dönerek, beynini, vücudunu, duygularını, fantezilerini, neyin varsa sahip olduğun hepsiyle birlikte klavyeyi oluşturan tuşlar aracılığıyla ekrandan içeri gireceksin. Hoş geldin sanal hayat. Sen, ben, o’nun özeti: Sünepenin birisindir orada don juan, Konuşma özürlüsündür orada bülbül. Hayatında iki kişiden kalabalık bir toplulukla sohbet bile etmemişken orada hatipsindir, 200- 500 kişiden oluşan arkadaş grubuna. Gerçekte saçını bile taramazsın, bakımsızsındır, orada, profilinde şiirler yazdırtırsın kendine. Hayvanlardan nefret edersin, orada onları koruma adına tüm aktivitelere katıldığını beyan edersin ve kedi, köpek resimleri kaplamıştır albümünü. Herhangi bir parçayı baştan sona ezbere bilmezsin, orada Zeki Müren’de olmayan repertuara sahipsindir. Agresif, hırçın, negatif bir kişiliğe sahipken, orada bir melek, kutsal bir bakire. Maçosundur, cümleleri birbirine küfürle bağlarsın, orada dünyanın en nazik erkeğisindir. Hayatın boyunca kirli sakalla dolaşmışsındır, ömründe kravat takmamışsındır, orada, profil fotoğrafında emekli diplomat sanır görenler. Bu yaşına kadar politikanın P’si ile işin olmamışken, orada tüm partilerin kuruluşundan bugüne kadar geçirdiği tüm evreleri bilecek kültüre sahipsindir, kes, kopyala, yapıştır genel kültürünle, satırını dahi okumadan, okusan da anlamadan. Sanalda yaşamak senin artık yaşam biçimindir. Gerçek hayattaki silik, ezilmiş, toplumda söz sahibi olamamışlığının acısını çıkartırken, sen artık bir klavye kabadayısısındır. O tuşlara gururla, endamla basarsın her hangi bir siteden indirdiğin türküyü paylaşırken… Türkülerine beğeni konulması ve bazılarına “teşekkürler”, “yüreğine sağlık” gibi yorumlar alman seni orgazm boyutuna taşır. Hani gören duyan da türküyü sen söylüyorsun sanır, hangi yürek, hangi emek? Kocana kızgınsındır, oraya “ilişkisi yok” yazman yeterlidir, hatta utanmasan 3 çocuk annesi olmana rağmen “bakire” tuşu olsa onu bile işaretlersin. Nasılsa arkadaşların dallama ya, “yiyorlar” diye düşünürsün. Hayatında ağzına içki koymamışsındır, orada votkanın fayda ve zararlarından dem vurursun. Ömründe camiye gitmemişsindir, Cuma günleri ilk “hayırlı cumalar” yazısını sen paylaşırsın. Bodrum’un sadece fotoğraflarını görmüşsündür. “Bodrum’un eski havası yoktu bu sene” dersin, utanıp, sıkılmadan. Yüzme bilmezsin, orada kelebek stilinin çok zevkli ama bir o kadar da yorucu olduğunu vurgularsın bizlere… Gün gelir deşifre olursun ve bir çırpıda imha edersin kendini, silersin 500 kişiyi. Dönersin tekrar yeni bir sayfa, yeni bir imaj, yeni fotoğraflar ve yeni bir senaryo. Kendine yeni bir başlangıç yaptığını zannedersin, eski dostlarını engellersin, artık sen görünmez olmuşsundur bu sanal âlemde onlar tarafından. Evet, sevgili dostlar bu yazdığım satırlarda kendinizden bir şeyler bulmamanız dileklerimle.

Mutlu Tasarım ve Hayatımız

47 yaşındaki Avusturya kökenli grafik tasarımcı Stefan Sagmeister geçen yıl 10. Marka 2009 Konferansı’nda hayat hikayesini ve tasarımlarını anlatan Sagmeister, “… şunu söyleyebilirim ki şu ana kadar hayatımda yirmi kadar şey öğrendim.” İşte Sagmaister’in öğrendiklerinden birkaç madde: 1- Başkalarına yardım etmek bana yardım eder. 2- Hayatın gelecekte daha iyi olacağını düşünmek aptalca. Şimdiyi yaşamam gerek. 3- Yaptığım her şey bana geri gelir. 4- İyi görünmeye çalışmak hayatımı kısıtlar. 5- Lüks tüketimin zevki küçük dozlarla çıkar. 6- Dertlenmek hiçbir şeyi çözmez. 7- Yakınmak aptalca. Ya davran ya da unut. 8- Düşük beklentiler iyi stratejidir. 47 yılın tecrübesini yirmi öğüt içerikli maddeye sığdıran bu değerli şahsın sekiz maddesini sizlerle paylaşmayı uygun gördüm. Ve 45 yıllık naçizane birikimimle benim de çorbada tuzum olsun diyerek bir iki cümle eklemek istedim. Kendimize büyük büyük laflarla, kocaman yol haritaları çiziyoruz. Önümüzdeki seneyi, ay ve gün olarak hem iş anlamında hem de özel hayatımızda planlıyoruz, en azından planlamaya çalışıyoruz. Sanki bu gece uyuduğumuzda birileri bize yarın sabah uyanacağımızın garantisini vermiş gibi. Hangimizin cebinde böyle garanti belgeli yazılı bir kağıt var? Sonrasında gelsin mutsuzluklar. Mutsuzluğa çare arayışları, Depresyon ilaçları, terapiler… Ve sorumluluklardan kaçış başlıyor. Kaldıramadığımızı ve ya kaldıramayacağımızı düşünüyoruz hayatın yükünü ve birlikteliklerimizi… Yalnız kalmak istiyoruz, kendimizi dinlemek adına. Dinlediğimizde ne duyacaksak? Hayatımızı grafik tasarımcı edasıyla tasarlamaya kalkıyoruz, tasarladığımız metin ve çizimin uygulanabilirliğine bakmadan… Velhasıl dostlar bir hayat yaşanıyor ama öyle ama böyle. Çıkmış olduğunuz hayat yolunda hepinize, sağlık ve huzur süreciyle geçen, mutluluk dolu yaşlanmayı diliyorum. Saygı ve sevgilerimle Sabih Samur Bizden Biri

4 Şubat 2013 Pazartesi

KIBRIS MI, ALANYA MI?

Bu başlık öyle bir başlık ki, nereye çekersen oraya gider, Türkçe’miz gibi. Turizm ile ilgili yazabilirsin, iklim benzerliği ile yazabilirsin belki şive ve lehçe benzerliğinden dem vurabilirsin, o da olmazsa jeopolitik öneminden bahsedebilirsin.Hiçbiri olmazsa ortaya güzel bir karışık yaptırırsın afiyetle yersin. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; Sevgili Alanya doğumlular (sonradan Alanyalı olanlar hariç), bu başlığı gerçekten anlamak istiyorsanız bir hafta sonu kıyın paracığınıza, atlayın deniz otobüsü veya uçağa gidin yavru vatan Kıbrıs’a. Mutlaka bir Kıbrıslı ile sohbet edin. Size sıcak kanlı davranmayacak olsalarda siz ona “ Napan be gardaş?” deyin, o anlayacaktır. Ekmeğinden yiyin, suyunu için. Şeftali Kebabı’ndan tadın. Molehiya nedir ? Sorun. Bulabilirseniz tadın. Hellim peyniri satın alın. Kereviz ve Enginardan nefret ediyor olabilirsiniz ama lütfen ada versiyonunu deneyin. Artık karnınız doyduğuna göre araştırmaya başlayın bakalım: İnmiş olduğunuz havaalanının adı neden Ercan? Kumsal dediğimiz mevkiide size gezdirilecek olan evin banyosundaki küvetin rengi neden soluk Kırmızı? Banyonun tavanındaki insan beyni parçalarını hangi kuvvet bunca yıla rağmen ve o sıcağa rağmen tutabiliyor ve ne işi var o parçaların orada? İnşallah vaktiniz kalmıştır. Binin bir Mercedes taksiye Taşkent adlı kasabamıza gidin. Kahvesinde çay içip sohbet edin. Ama genç nesil ile değil 50 yaş ve üstü ile. Size fotoğraflarla dolu müzeciklerini gezdirsinler. Diaspora değil gerçek katliamı gözlerinizle görün ve bunu Alanya’mıza döndüğünüzde dünyanın dört bir tarafında yaşayan Alanyalılara ve uzaktan yakından kendini Alanyalı hisseden tüm dostlarınıza anlatın, çektiğiniz fotoğrafları e-posta ile gönderin. Moraliniz bozulmuş durumda ama gururla bindiğiniz (çünkü bu yaşanan kötü günlere rağmen Taşkent hala bizim) taksinizin arka koltuğunda göz yaşlarınızı silerken toparlayın kendinizi ve gür bir ses ile Girne’mizi görmek istiyoruz deyin şoför beye. Neden yapılma gereği duyulmuş ve kimler tarafından yapılmış bu gezdiğiniz Girne Kalesi ? Araştırın. Şoföre neden bize kara veya kara sakal dendiğini ona kızmadan sorun.Dinleyince hak vereceksiniz. Dönüpte geldiğinizde Alanya’mıza “Ulan uyduk, bu Sabih’in aklına gittik ta oralara” demeyin veya deyin. Ama biraz etkilendiyseniz ve benim verdiğim mesajı alabildiyseniz arayın başbakanınızı ve ona deyin ki “Sn. Başbakanım sen ne kadar bizimsen “Git adanda politika yap” dediğin Rauf Denktaş’ta o kadar bizim”Biz etle kemiğiz. Alanya’da bizim,Kıbrıs’ta bizim, Diyarbakır’da bizim.Çok entel dantel değilseniz içinizde birazcık milli duygularınız hala varsa KKTC’den getirdiğiniz Türk Kahvenizi içerken bir sorun kendinize bakalım; Kıbrıs mı? Alanya mı? Nasıl ama yaptığım, ortaya karışık lezzetliydi değil mi? KAYNAK: www.dorukhaber.com