Memleketi kurtarmak
..: 17.03.2007:.. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||||||||||||||
Türkiye’de başı sıkışan
“Kurtar bizi Paşam” gönderisi yapar. Bu gönderiler belli bir adede ulaşıp
kamuoyu pozisyonu aldığı an, şartlar da müsaitse, durumdan vazife çıkarma arzusu
had safhaya gelir ve günün birinde kuvvetle muhtemel TRT’den sabah namazını
müteakip darbe açıklaması yapılır. Buralara nasıl gelinir? Öncelikle vatanın birliği ve beraberliği, bölünmez bütünlüğü tehlikeye girmiştir. İnsanlar çok rahat federal yapılanmadan, komşu devletlerin bünyesinde yer alan ayrılıkçı kesimlerle birleşmeden söz edebilmektedirler. Devletin bütün iktisadi değerleri, ülkenin geleceğini tehlikeye sokabilecek şekilde özelleştirme adı altında müttefiklerimize pazarlanmaktadır.(%100 yerli sermayeden oluşan bankamız kaldı mı?) İnsanlara yabancı şirketlerle evlilik olmazsa olmaz şeklinde lanse edilmektedir. Türk Milliyetçisiyim demek nerede ise utanılması gereken çağdışı bir söylem haline getirilmek istenmektedir. Bunları söyleyen gazetecilere Başbakan “Abi” diye hitap etmektedir. KKTC konusunda yürütülen yanlış politikalarla Barış Harekatı sonrası doğan ve genç olan nesil çok acı ama maalesef Rum’un kucağına itilmiştir. İnsanlarımızda geçmiş dönem politik hatalarında etkisiyle para gelsin de nereden gelirse gelsin mantığı ile Güney’e çok sıcak bakma eğilimi başlamıştır. Ve çok acıdır Sn. Rauf Denktaş KKTC’den ziyade Türkiye’de söylemlerde bulunabilmektedir. Kendi kendimize yaptığımız kabadayılıkla KKTC’yi çözmüşüz gibi Kerkük ile ilgili silik, cılız söylemlerde bulunulmaktadır. Türkmen yöneticilere sürekli suikastlar düzenlenmekte, Kerkük Türkmenlerinin üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturulmaktadır. Esir bir askeri için dünyayı ayağa kaldıran İsrail bir tarafta, silik bir Türkiye yönetimi diğer tarafta. Gelinen nokta budur. Tam bir fiyasko! Fakat işin acı tarafı ve dillendirilmekten çekinilen nokta düne kadar zehrin bir panzehiri, hastalığın (iyi ve ya kötü tartışılır) bir iyileştirici reçetesi vardı. Oysa şimdi bu da yok. Kurumlar suçlu değildir. Kurumları yönetenler suçludur. Bugün yukarıda ki paragraf doğrudur diyebiliyorsak askeri ve sivil üst düzey yönetim birlikte suçludur. Suçu açmak gerekir! Aşağıda soracağım sorular neden yapılmamıştır? 1-Ülkenin milli menfaatleri gerekirse Amerika’ya ters düşmek uğruna Kuzey Irak’a operasyon düzenlemeyi gerektirdiği halde neden sadece “kararlılık masalı”ndan öteye gidilememiş ve K.Irak’a operasyon yapılmamıştır? 2-Yapılmayan operasyon yüzünden Şerefli Türk Ordusu’nun bölgedeki caydırıcılığının kaybolması veya azalmasının suçlusu kimdir? 3-Çıkartılan Petrol Yasası ile Türkiye olarak seyirci durumuna düştüğümüz “Petrol akar Türk bakar” misali gelinen noktaya neden MGK’da veya basında ciddi tepki gösterilmemiştir? 4-Şahsen takık durumda olduğum ve marka tesciline de bizzat müracaat ettiğim “Muavenet” gemimizin (02.10.1992) Amerika tarafından vurulalı yaklaşık 15 yıl olmasına rağmen hala resmi özür diletilememesinin sorumluluğu kimdedir? Bilemiyorum. Bir bilen varsa beri gelsin. Aman ha Süleyman Demirel’i kastetmiyorum. Neyse yakında seçim var. Herhalde birileri bizi kurtarır, biz kurtarılmayı bekleme modunda olduğumuz sürece… .... | |||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bu yazı 639 kere
okunmuştur.
|
Sabih Samur'un köşe yazıları ve sosyal paylaşım sitelerindeki makaleleri
DORUKTÜRK TV
6 Mayıs 2012 Pazar
Memleketi kurtarmak
Etiketler:
Alanya,
Dinç Akal,
KKTC,
Kuzey Irak,
Mehmet Buhur,
Muavenet,
Petrol,
Rauf Denktaş,
TRT,
TSK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder